Dünyayı etkisi altına alan korona virüs önlemleri kapsamında, 2 haftalık bir ara veriyoruz diye başlayan ve Milli eğitim bakanı sayın Ziya Selçuk’un açıklamasıyla 30 Nisan’a uzatılan süreçte bu duruma hiçbirimiz şaşırmamıştık, zira virüs tüm hızıyla yayılmaya devam ediyordu; bu uzatmayı bekliyorduk ama bir şey için hiçbirimiz tam olarak hazır değildik: Uzaktan Eğitim.
Belki bir çoğumuz bir webinara katılmıştı ya da konferans görüşmesi yapmış hatta bir eğitimi online bir ortamda dinlemişti; ama pek çoğumuz olağan derslerimizin akışında böyle bir ara vermeyi beklemiyorduk ve itiraf edelim, hazır değildik. Teknolojik altyapı, dersler nerede ne zaman yapılacak gibi teknik detaylardan bahsetmiyorum tabii ki; bahsettiğim ve hazır olmadığımız şey aslında kendimizi perşembe günü okuldan normal bir şekilde eve gidip, bir anda tüm bu meselelerin içinde bulmuş olmamız.
Her şey çok hızlı gelişti ve bir anda hepimiz evde hapsolmuş, çocuklarımıza nasıl ulaşacağımızı düşünmeye başlamıştık. Saatler süren konferans görüşmeleri, telefon görüşmeleri ve araştırmalarla tam 1 hafta içinde uzaktan eğitim programları tasarlamıştık.
Anne babalara büyük bir sorumluluk düşüyor orası kesin; ama bir de sınıfının konforundan çıkıp, bir ekran vasıtasıyla -ki birçoğu çocuğun hiçte alışık olmadığını düşünürsek- seslerin birbirine karıştığı, kaotik ve eğer etkili yönetilemezse pek de verimli olmayacak bir şekilde çocuklarına ulaşmaya çalışan eğitimcileri düşünün.
Yıllardır online ortamlarda öğretmenlere ulaşan ve 12 saatlik online bir öğretmen eğitimi kursu yaratmış ve canlı derslerle yüzlerce öğretmene ulaşmış birisi olarak benim de karnıma ağrılar girmedi değil. Çünkü yetişkinlerle bir şekilde bu iş rahatlıkla yürütülebiliyor; ama çocuklarla, hele ki bunu daha önce hiç tecrübe etmemiş miniklerle bunu yapmayı düşünmek sizi de strese soktuysa yalnız değilsiniz.
Öncelikle bunu kabul etmeli, sakinleşmeli ve asıl hedefimizi unutmamalıyız: Çocuklarımıza dokunmak.
Hepimiz oldukça zor ve yıpratıcı bir dönemden geçiyoruz, çocuklar da bu durumdan en az bizim kadar etkileniyorlar, hatta daha fazla etkileniyorlar. Çünkü çocuklar rutinlerini severler, hayatlarında büyük değişimler onları korkutur. Bizler için de öyle değil mi? Bu yüzden, bu süreçte en az 2+2 kadar değerli olan şeylerin de olduğunu unutmamalı ve sanal derslerimizi tasarlarken bunu da hesaba katmalıyız. Yani, çocukların öğretmenleri ile olan sıcak ve candan iletişimleri, muhabbetleri ve onları bir takım yapan her şeyi.
Sanal ortamda yaptığımız görüşmelerde bu yüzden sadece akademik unsurlara odaklanmak yapabileceğimiz en büyük hata olabilir. Çocukların böylesi bir dönemde en çok bizim sesimizi duymaya, yüzümüzü görmeye ve normal hayatlarının devam ettiğini ve edeceğini hissetmeye ihtiyaçları var. Bu yüzden, önce çocuklarımızla sıcak diyaloglarımıza devam edelim, gerisi zaten gelecektir.
Tüm bunların ışığında, sizinle oldukça faydası olacağını düşündüğüm birkaç tüyo paylaşmak istiyorum. Tüm söyleyeceklerimi hem kendi tecrübelerimden hem de KALEV Eğitim Kurumlarının bu işi başından beri oldukça etkili biçimde yürüten eğitim kadrosundan gözlemlediklerim çerçevesinde şekillendiriyor olacağım.
1.Korkmayın.
Evet, yetişkinlerle değil çocuklarla ya da gençlerle çalışacak olabiliriz ama size bir şey söyleyeyim mi, bu çocuklara dijital yerliler deniyor olmasının bir sebebi var! 4 yaşından 11 yaşına kadar ders yaptığımız çocuklarımız sanki bunu daha önce yıllardır yapıyormuş gibi rahatlar! Teknolojiyi kullanmak ve kucaklamak onların genlerinde var.
3.sınıflarımla yaptığım ilk derste ekranda bulunan sohbet kutusuna bir şeyler yazıyorduk ve Benam, yazdıklarının yanına emojiler koymaya başladı. Bense nerede bu emojiler diye ekranı tarıyordum, sonunda sordum: Benam bu emojileri nerden buldun? Çocukcağız sabırla ve üstelik İngilizce bana nerede olduklarını anlattı. Peki ne oldu? Bulamadım! Bir de kendimi teknoloji kurdu zannederdim!
Söylemeye çalıştığım şey şu, bu çocuklar ekranlardan, kameralardan, mikrofonlardan korkmuyorlar. Bizler de bu yüzden çok şanslıyız. Çocuklarımız hazır.
2.Kullanacağınız Programı Deneyin:
Deneyin, inceleyin ki benim gibi emojileri nereden bulacağınızı merak etmek zorunda kalmayın. Bunun için mutlaka zümrenizle örnek bir ders denemesi yapın. Biz bunu yaptık ve çok faydasını gördük. Sisteme girin, sınıf ya da ders oluşturun ve tüm merak ettiklerinizi deneyin. Sunum nasıl paylaşılır? Ekran paylaşımı, şarkı çalmak, mikrofon ve kamera ayarları, You Tube’dan bir video gösterimi gibi tüm olası ders içeriklerini deneyin ve nasıl olduğunu keşfedin.
3.Ters yüz öğrenmeyi hayata geçirin:
Ters yüz öğrenme (Flipped Learning) metodunu duymuşsunuzdur. Son yıllarda pek çok konferansta yer almış ve pek çok platformda eğitimini alabileceğiniz bir öğrenme yaklaşımı olan Ters yüz öğrenmeyi ya da en azından temel mantığını hayatımıza taşımanın tam zamanı olabilir. Geleneksel okul modelinde okulda konular öğretilir, çocuklar ise problem çözme araştırma yapma ya da bunun gibi konuyu analiz eden ödev niteliğindeki diğer unsurları evde yaparlar. Ters yüz öğrenmede çocuklar öğretmenlerinin paylaştığı içerikler (tercihen online içerikler) ile konuyla evde tanışır, okula geldiklerinde ise derinlemesine incelemeler, problem çözme, tartışma, soru-cevap aktiviteleri, projeler gibi etkinlikleri yaparlar. Yani konuyu evde öğrenip, ödev kısmını okulda yaparlar.
Okulsuz dönem uzadığı için bir süre sonra yeni konulara geçmek zorunda olduğumuzu da düşünürsek, kamera vasıtasıyla ders işlemek yerine, eve ders anlatım videoları gönderip, online görüşmelerimizi daha verimli bir şekilde kullanmayı düşünebiliriz.
Biz okulumuzda İngilizce bölümü olarak bunu yapmaya başladık diyebiliriz. Kısacası süreci anlatmak istiyorum:
- Malum, İngilizce kaynakları sınırsız, bu yüzden bizler konu anlatımı videoları çekmek durumunda -henüz- kalmadık; çocuklarımıza konularla ilgili hangi gün hangi platformdan neyi izleyip, neyi okumaları gerektiğini gösteren haftalık planlar hazırladık. Bu planlarda, konu anlatımlı videolar, konu anlatımı sonrası soru-cevap quiz videoları, Kahoot oyunları gibi evde bolca pratik yapmalarını sağlayacak içerikler sunuyoruz.
- Planlarda bu içeriklerin linkleriyle birlikte açıklamalarını ve sonrasında online dersimizde bunlarla ilgili ne yapacağımızı da belirtiyoruz. Örneğin, bu videoları izleyin ve oyunları oynayın, önümüzdeki derste bu konu hakkında konuşuyor olacağız, gibi.
- Çocuklar evde konuları çalışır, varsa akıllarına takılan soruları not alır, sanal ders sırasında öğretmenine sorularını, aklına takılanları sorar ya da öğretmenine tüm bunları ders öncesinde mail olarak atar.
- Sanal ders sırasında öğretmen çocuklara konuyla ilgili sorular sorarak hem pekiştirme yapar hem de çocukların evdeki sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini görmüş olur.
Normalde son kısım okulda sınıf içerisinde farklılaştırılmış etkinlikler ve aktivitelerle öğretmen tarafından organize edilir, çocukların da aktif katılımıyla bazen bireysel bazen grup çalışmalarıyla gerçekleştirilir; ama bizler bu durumda, evde yapılanları online ortamda analiz ederek de verimli sonuçlar alabiliriz.
Bu noktada, eve giden tüm bilgilerin ve programların düzenli işlemesi için ebeveyn yardımının öneminin altını çizmek istiyorum. Bizler detaylı planlar hazırlayalım, linkler gönderelim, projeler, kitaplar önerelim; ebeveynlerin denetlemesi ve yönlendirmesi olmazsa, işimiz zorlaşacaktır. Bu yüzden ailelere net yönergeler vermeli, desteklerinin ne kadar önemli olduğunu ve bu süreci ancak hep birlikte birtakım olarak başarıyla atlatabileceğimizi ifade edebilmeliyiz.
4.İnteraktif ders içeriklerine ağırlık verin:
2015 yılında verdiğim ilk online seminerde karşı taraftaki onlarca öğretmen bir buçuk saat boyunca onlarla paylaştığım PowerPoint sunuma bakmak ve sesimi dinlemek zorunda kalmışlardı. Arada sırada sunumdan uzaklaşıp, yüzümü göstererek sunuma devam etmiştim ama neticede onları işin içine katmamıştım. Yani, katılımcılar tüm o süre boyunca uyuklamış ya da diğer bir ekrandan sevdikleri diziye devam etmiş olabilirler. Bunu muhtemelen hiçbir zaman öğrenemeyeceğim. Yıllar geçti ve ben nihayetinde bunu böyle olmayacağını öğrendim. Katılımcıları aktif tutmak ve ekrandan kopmamalarını sağlamak için ders tasarımını ona göre yapmakta fayda var.
Dersin tamamını etkileşimli yapmak mümkün değil; ama pasif ve aktif etkinliklerin sıralamasının nasıl olduğu, akışı ve dersin ruhunu tamamıyla etkileyeceği kesin.
“Okul öncesi sınıflarında uyguladığımız, 30 dakikalık İngilizce ders planları için kişisel blogum www.teachaboo.com sitesini ziyaret edebilir, adım adım bu şekilde hazırlanmış ders içeriklerine göz atabilirsiniz.”
Örneğin, bir metin okuması mı yapacaksınız ya da bir hikaye mi okuyacaksınız, ekranda dümdüz okursanız çocukların dikkati çabuk dağılacaktır; bunun yerine her cümleden sonra söylediğinizi tekrar etmelerini isteyebilirsiniz. Böylelikle, çocuklar metni hem dinlemiş hem de okumuş olurlar. Arada metinle ilgili birkaç soru sorarak süreci daha da verimli hale getirebilirsiniz.
Çocukları hareket ettirmek de dersi canlı tutmak için güzel bir seçenek. Bir şarkı çalabilir ya da söyleyebilir ve çocukların şarkıya hareketleriyle birlikte eşlik etmelerini isteyebilirsiniz.
Sorduğunuz bazı soruların -özellikle tek kelimelik cevapları olanların- cevaplarını çocukların kağıda yazıp kamerada göstermelerini isteyebilirsiniz. Örneğin, “Eve okumanız için gönderdiğim kitabın ana karakterinin adı nedir? gibi.
Tüm öğrencilerinize tek tek aynı soruyu sormak bir seçenek; ama bunun yerine öğrencilerinizin birbirlerine soru sormasını isteyerek herkesin katılım göstermesini sağlayabilirsiniz. Kimin kime soru soracağını ekranda bulunan mesaj kutusuna sırayla yazabilir, böylelikle yönergenin duyulmama olasılığını en aza indirgemiş olursunuz. Örneğin, “Mehmet –> Kerem, Kerem -> Alp, Alp -> Ece…” gibi.
5.Sessiz iletişim ipuçları:
Sınıfta parmak kaldırmalarını istediğimiz ya da parmak kaldırmadan da gayet güzel iletişim kurabildiğimiz çocuklarla, online platformda seslerin birbirine karışması yüzünden iletişimin baş ağrıtan boyuta gelmesi büyük bir olasılık. Bu yüzden çocuklardan ekranda konuşmadan önce parmak kaldırmalarını isteyebileceğiniz gibi, bazı nesneleri de sessiz iletişim aracı olarak kullanabilirsiniz. Örneğin, yeşil bir kalem evet, kırmızı bir kalem ise hayır anlamına gelebilir. Böylelikle sizin evet-hayır sorularınıza konuşmadan da cevap verebilirler.
Söz almak için parmak kaldırmak gayet kullanışlı olacağı gibi, işleri biraz eğlenceli hale getirmek için söz almak isteyen çocuklar en sevdikleri eşyayı ya da kendi hazırladıkları minik bir “söz almak istiyorum” pankartını kameraya gösterebilirler.
Bazen çocuklar konuşmasa bile arkadan başka sesler geliyor ve tüm o sesler birleşip dikkat dağıtabiliyor. Bu yüzden çocuklarınıza ya da onlara eşlik eden ebeveynlerine konuşmadıkları süre boyunca mikrofonlarını kapalı tutmaları gerektiğini hatırlatmanız bu sorunu büyük oranda ortadan kaldıracaktır.
6.Sıradaki görüşmeye hazırlayın:
Ters yüz öğrenmeyle ilgili kısımda da bahsettiğim gibi, çocukların diğer görüşmede neler olacağıyla ilgili fikirlerinin olması sizin de o dersi en verimli şekilde yürütmenize yardımcı olacaktır. Bu, şu konuyla ilgili konuşacağız demek olabileceği gibi, çocuklara spesifik bir çalışma yaptırıp sunmalarını ya da göstermelerini istemeniz gibi de olabilir. Örneğin, ekoloji öğretmenimiz çocuklara evde turşu yapma videosu çekip yolladı ve yapacakları ilk sanal derste çocuklardan kurdukları turşuları göstermelerini istedi. O derste çocuklar büyük bir keyifle deneyimlerini paylaşmış oldular.
7.Onları özlediğinizi ve sevdiğinizi söyleyin:
Hem de sık sık…
Hepimiz zorlu bir sınavdan geçiyoruz. Bu süreçte çocuklarımızı en iyi şekilde yönlendirmek, evde geçirdikleri süreyi verimli bir şekilde kullanmalarına rehberlik etmek hepimizin görevi olduğu gibi, bunun geçici bir dönem olduğunu, en kısa sürede normal hayatlarına döneceklerini hatırlatmak ve rutinlerinden tamamen kopmamaları sağlamak da bizim görevimiz. Sınıf ortamımızı, çocuklarımızla olan samimi diyaloglarımızı sanal ortama taşıyalım, onları motive edelim.
Sevgi her şeyin üstesinden gelir…
Yasemin İslah Oğuzkent
Yabancı Diller Koordinatörü
KALEV Eğitim Kurumları