Biz yetişkinler ya gelecek için endişeleniriz ya da geçmiş adına pişmanlıklar duyarız. “Şimdi” yoktur bizler için. Aslında hepimiz boşa üzülmenin bize bir faydası olmadığının farkındayızdır. Ama yine de kendimize engel olamayız. Sanırım bu büyümenin bedeli…
Çocuklara gelince, onlar “anların” kıymetini çok iyi bilirler. Bir oyuncakla veya kâğıt parçasıyla bütün zamanlarını neşeyle geçirebilirler. Oyun oynamanın zevkini bir hatırlayın! Hatırlayın diyorum çünkü şimdilerde ne oynarsak oynayalım kafamızın bir tarafı hep başka yerdedir. Bedenen ve ruhen aynı yerde aynı mekânda olma ihtimalimiz nerdeyse yok gibi artık. Oysa çocuklar “oyun” oynadıklarında her şeyi unutup sadece o anın tadını çıkarırlar. İşte sırf bu yüzden bile oyun çağındaki çocuklarla “drama” yapmanın keyfi bir başkadır.
Yetişkinlerle yaptığım “yaratıcı drama” çalışmalarında en sık yaşadığımız sorun, katılımcıların konsantrasyonlarıyla ilgili olmaktadır. Sözgelişi; şimdi bir ormandayız ve hepiniz ağaçsınız dediğimde bütün yetişkinler önce sağına sonra soluna bakar; kendinden önce birilerinin kalkmasını bekler. Ama aynı yönergeyi çocuklara verdiğinizde daha sözünüz bitmeden çeşitli ağaçların sarmaladığı bir ormanda bulursunuz kendinizi. Çocuk; “sürpriz” demektir. Biz büyükler artık birbirimizi şaşırtamaz durumdayız. Oysa çocuklarla paylaştığınız herhangi bir anda, hiç ummadığınız sürprizlerle karşılaşırsınız. Örneğin; sağlık konusuyla ilgili yaptığımız bir drama çalışmasında, doktor rolündeki çocuğumuz hasta arkadaşını-onun ağzının içine neredeyse başını sokarak- muayene etmişti. Ben de sormuştum: Neyi var doktor bey? İşte cevap: Kalbi kırılmış!
Drama insanın kendisini özgürce ifade etmesidir. Drama, anların canlandırılmasıdır… Drama oyundur… Oyun şimdiki zamandır… Oyun andır… Yukarıdaki yazıda altı çizili sözcüklerin tadını çıkarmamız dileğiyle…
Özkan AKSU
Drama Öğretmeni