Kardeşim doğdu !!!!!!

kardes_kiskancligiKıskançlık, kızgınlık sonucu oluşan, insanlara yönelik bir içerleme tutumu olarak tanımlanabilir. Beklenen ilgi, sevgi ve şefkat eksikliğine verilen bir yanıttır. Kıskançlığı oluşturan ortam çoğu kez toplumsal içerikli olup, özellikle çocuğun sevdiği kişileri kapsar.

Kıskançlık doğal bir duygudur, sevilen birinin başkası ile paylaşılmasına katlanamamaktır. Bazı araştırmalara göre kıskançlığın içgüdüsel, yani doğuştan getirdiğimiz genlerimize şifrelenmiş olduğu ileri sürülmektedir. Yaşamın her döneminde görülebilen bu duygu çocuklukta biraz daha yoğun yaşanabilir. Bu duyguyla ilk tanışma, bazı gelişim kuramcılarına göre iki yaş civarında babanın çocuk tarafından tanınmasıyla anneyi paylaşamama üzerine başlar. Bu gelişim evresinin üzerine aileye yeni katılan bir kardeşin dünyaya gelmesiyle ilk çocukta bir takım duygu ve davranış bozuklukları gözlemlenebilir. E ne de olsa kardeş kardeşin kumasıdır… Okumaya devam et “Kardeşim doğdu !!!!!!”

Share

Neden Yalan Söylüyor? Niçin Çalıyor?

YALAN SÖYLEME

Unsincere child with long nose

İnsanların üç farklı dünyası vardır: Uyku ve rüya dünyası, hayal dünyası, gerçek dünya. Sağlıklı bir yetişkinde bu üç dünya birbirinden net çizgilerle ayrılmıştır yani hiçbir sağlıklı yetişkin hayal kurduğu şeyi gerçekmiş gibi anlatmaz. Oysa ilk 7 yaş döneminde çocuklar bu üç dünyayı birbirinden ayırt edemez. Onlar için hayal dünyası tıpkı gerçek dünya gibidir. Yalan söylemek insanların korkularının ve kaygılarının ürünüdür, bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan girişimde bulunmaktır. Çocukların yalanları yetişkinlerin yalanlarının yanında masum kalır; çünkü onların yalanları aldatma amacı gütmez. 7 yaş öncesinde söylediği gerçekdışı sözler ve olaylara yalan damgası vurmak doğru değildir. 3-4 yaş çocuğunun inanılmayacak öyküler uydurması ve hayali arkadaşlarının olması doğaldır ve gelişim özelliklerinin yolunda gittiğini gösterir. Çocuk hayal gücü geniş olduğu sürece başarılıdır. Çocuk Okumaya devam et “Neden Yalan Söylüyor? Niçin Çalıyor?”

Share

Sınır Belirleme… Keşfetme… Öğrenme…

baymyo_20150505_231722_68ae78c9e56f406fÇocuklar, kendilerinden ne beklendiğini, kontrolün kimde olduğunu, ne kadar ileri gidebileceklerini ve çok ileri gittiklerinde nelerle karşılaşacaklarını bilmek isterler. Sınırlar, çocukların kendilerini ve dünyalarını anlamalarına yardımcı olarak, onlara önemli bir keşif ve öğrenme ortamı sağlar. Sınırlar, bu öğrenme ve keşfetme sürecinde çok önemli bir role sahiptir fakat anne babaların öğretmeye çalıştıkları dersler, gönderilen sinyaller çok net olmadığı zaman sınırlar kolayca yıkılabilir.

Çocuklar neden sınırlara ihtiyaç duyarlar? Okumaya devam et “Sınır Belirleme… Keşfetme… Öğrenme…”

Share

Sizin Anne-Baba Tutumunuz Hangisi?

aÇocuğun psikolojik ve sosyal gelişiminde anne-baba tutumlarının etkisi büyüktür. Kişilik gelişimi her ne kadar insanın yaşamı boyunca süregelse de kişilik gelişiminin temelinin çocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır. Anne-babanın ve ailenin diğer bireylerinin çocukla olan etkileşimi, çocuğun aile ve sosyal hayat içindeki rolünü ve yerini belirlemektedir; çünkü bu yaklaşım ve etkileşim çocuğun ileride nasıl bir birey olacağını etkilemektedir.

Okumaya devam et “Sizin Anne-Baba Tutumunuz Hangisi?”

Share

Teknoloji! Ne seninle – Ne sensiz…

1Birçoğumuzun çocukluğunda renkli televizyon en büyük teknolojik yeniliklerden biriydi, sonra çok kanallı televizyonlar, videolar ve atariler geldi… Şimdiki çocuklar ise bizlerin ve bizden önceki nesillerin çok geç tanıştığı inanılmaz bir teknolojinin içine doğuyorlar. Doğdukları andan itibaren evlerinde, okullarında, gittikleri mekanlarda teknoloji ile iç içeler. Teknoloji iyi kullanıldığı zaman öğrenmeyi ve iletişimi geliştirebilir. Bazı interaktif uygulamalar eğlenerek öğrenmeyi de desteklemekte. Bu nedenle okullarda akıllı tahtalar, tabletler öğrenme amaçlı da kullanılmakta. Bazı oyunlar problem çözme, stratejik düşünme hatta dikkat becerilerini arttırmakta. Fakat doğru kullanılmadığında birtakım olumsuzlukları hatta tehlikeleri de birlikte getirmekte…Bu yazıda olumsuz etkilerinin yanı sıra doğru kullanım için ailelere de bazı önerileri bulabilirsiniz. Okumaya devam et “Teknoloji! Ne seninle – Ne sensiz…”

Share

Ben Korkuyorum! Sen De Korkma Anne!

“Anneeee…. Yanıma gel, korkuyorummmm….” . Tanıdık geldi mi?

Eğer 4 -6 yaş grubu çocuğunuz varsa uykuya dalmadan, uyku esnasında,casper gece tuvalete giderken, hatta evin içinde bir odadan bir odaya giderken bu çağrıyı alabilirsiniz! Bu yaş grubu çocuklarda  karanlık, yalnız kalmak, hayal ürünü yaratıklar, doğaüstü güçler (hayalet, yaratık, cadı) gibi korkular görülebilir. Gece korkunç rüyalar görebilirler. Fantezi ile gerçeği ayırt etme tam olarak gelişmediğinden korkular kendini gösterir. Bu yaş döneminden sonra bu tip korkular azalır. Bir de bununla birlikte bedensel bütünlük (yaralanma, ameliyat olma), sağlık konularında korkular da görülebilir. İlkokul çağı ile birlikte sosyal korkular, performans ile korkular yoğunlaşır. Okumaya devam et “Ben Korkuyorum! Sen De Korkma Anne!”

Share

Duygusal Gelişim Ailede Başlar

Bebek henüz fetüs halindeyken duygusal dünyası yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bebeğin istenen bir bebek olup olmaması, anne – babanın ebeveynliğe hazırlığı, hamilelik sürecinde annenin sağlığı ve psikolojik durumu şu anda bilinen ve bebeğe daha dünyaya gelmeden yaptığımız duygusal yatırımlar… Doğduktan sonra kucaklamak, onu sevdiğimizi söylemek, onunla konuşmak en az besini kadar onu geliştiren sağlıklı bağlanma yönünde atılan adımlar. Çoğu zaman farkında olmadan yaptığımız mucizevi yatırımlar…

Duygusal gelişim, en az zihinsel, fiziksel, sosyal gelişim kadar değerli ve önemlidir. Günümüz araştırmaları IQ kadar EQ’ nun da (duygusal zeka) hayat başarısındaki önemini ispatlamış durumda. Mutlu ve başarılı olmak için zeka olarak IQ’ ya, bunu ortaya koymak için EQ’ya ihtiyacımız var diyebiliriz çok dar bir çerçevede. Bazen çok kaygılı olmak, hiç istek hissetmemek (motive olamamak), özgüven ve özsaygıda eksiklik, öfke kontrolunde yaşadığımız sıkıntılar nasıl da potansiyelimizi düşürür, bazen bizden daha az yapabilirliği olduğunu düşündüğümüz insanların önümüze geçmesini sağlar !!! Okumaya devam et “Duygusal Gelişim Ailede Başlar”

Share

Edinerek Öğrenmek İçin ‘Güvenle Bağlanmak’ Şart

Avrupa “Eğitimde Reform” yaparken şu üç basit soruya cevap aradı:

  • Eğitim nedir?
  • Eğitimin amacı nedir?
  • Eğitici ile eğitilen arasındaki ilişki düzeyi nasıl olmalıdır?

Bu sorulara “klasik eğitim” savunucuları şu cevapları verdiler:

  • Eğitim; çocuğun bilgiye yönlendirilmesidir.
  • Eğitimin amacı; iyi vatandaşlar yetiştirmektir.
  • Eğitici, eğitilenden “üstündür.”

‘Modern eğitim’ savunucuları ise bu cevapları çocuk ruh sağlığına zarar verici buldular.

Onlara göre;

Eğitim; çocuğu yönlendirme değil, ona rehberlik etme işiydi…  Çocuk, yönlendirildikçe tembelleşiyor, bilgileri araştırıp bulmak yerine, her an kendisine yeni bilgiler verilmesini bekliyordu. Dışarıdan bakınca, evet öğreniyordu belki çocuk ama edinemiyordu. Öğrendikleri kalıcı olmuyordu. Hâlbuki bilgiye erişilmesine rehberlik edilmiş çocuklar, “kendi yöntemleri ile öğrenmenin” keyfini yaşıyorlardı. Böylece bilgi başkasının “ödüncü” değil, kendi malı oluyordu çocuğun. Yani çocuk edindiği bilgileri sahipleniyordu. Ayrıca, bilgiye erişmek için kendi yönettiği sürecin her aşaması öğrenmenin bir parçasına dönüşüyordu. Böyle öğrenilmiş bilgi, yıllarca kullanılmasa bile, bir gün yeniden kullanılacağında kolayca hatırlanıyordu.

Klasik eğitim rejime bağlı “iyi vatandaşlar” yetiştirmek için çaba sarf ederken, modern eğitimler “iyi insan” yetiştirmeyi amaçlıyordu. İyi insan olan iyi vatandaş olabiliyordu belki ama kurallara bağlı iyi vatandaşlar her zaman iyi insan olamayabiliyordu. Çocukta iyilik hâli oluşabilmesi için, eğitim ortamının çocuğun kendini iyi hissedeceği bir yapıda olması gerekiyordu. Bu, kimi zaman bir doğal bahçe, içinde kazların ve tavukların bulunabileceği botanik park, kimi zaman ise güncel yaşamın içinde herhangi bir yer olabilirdi. Eğitim, yaşamdan soyutlanmış binalar içinde değil, yaşamın içinde kalıcı hâle geliyordu. Klasik eğitimde, eğitici kendini eğitilenden “üstün” görmesine karşın, modern eğitimlerde eğitici “insan olmaktan kaynaklanan bir eşitlik” hissi ile öğrencisine yardımcı oluyordu. Eğiticinin bu mütevazı tutumu, eğitilenin eğiticiye karşı saygısını oluşturduğu gibi, derin bir “bağlanmayı” da beraberinde getiriyordu. Eğitici ile eğitilen arasında gerçekleşen bu bağ edinerek öğrenmenin de temeliydi.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, eğitici ile eğitilen arasında “güvenli bağ” oluştukça başarı artıyor, bağ zayıfladıkça başarı düşüyor. Bu, çok zeki bir çocuk olsa da böyle…
Pedagoglar, eğitimde başarısız bir çocuğun “kök” problemini araştırırken “öğretmenini seviyor musun?” sorusunu sormayı ihmal etmezler. Bu soru, çocuğun performansının özetidir. Bir çocuk öğretmenini sevdiği kadar öğretmenin anlattığı dersi sever, ödev yapmayı sever. Bir çocuk öğretmenini sevmediği kadar da dersi sevmez, ödev yapmayı sevmez.

“Bir öğretmenin kendini sevdirmek gibi bir görevi var mıdır?” sorusuna klasik eğitim savunucuları “hayır” cevabı verirken, modern eğitimciler “Öğretmenin en üstün özelliği öğrencisi tarafından seviliyor olmasıdır.” diye tarif ederler.

O hâlde, “kalıcı öğrenme” için;

Eğitici, öğrencisine karşı büyüklük hissine kapılmadan, mütevazı bir yapıya sahip olmalı.
Öğrencisini yönlendirici, yönetici değil, ona rehberlik edici bir genişliğe erişmiş olmalı.
Öğrencisini birilerine göre değil, iyi bir insan olmaya göre yetiştirecek eğitimi kurgulamayı bilmeli.

Pedagog Dr. Adem Güneş

Kaynak: http://www.aksiyon.com.tr/adem-gunes/edinerek-ogrenmek-icin-guvenle-baglanmak-sart-3-540157www.egitimpedia.com

 

 

Share